20 Ocak 2016 Çarşamba

İnsan düşünen bir hayvandır

Tanrı ilk Ademi yarattı. Ademin kemiklerinden de havva’yı. Adem ile Havva’yı cennetine koydu. Bir de yasak getirdi.

-         - Bu ağaca dokunmayın.

Adem ile Havva yasağa karşı gelip, ağacın meyvesini yediler. Tanrı onları cezalı olarak yeryüzüne, dünya’ya gönderdi. Daha sonra Adem’e bir elçi gönderip, yeryüzündeki bitkilerin, hayvanların isimlerini öğretti.
Ortadoğu’nun geleneksel bakışı oldu bu hikaye. Üzerine kurulan bütün devletler, dinler, medeniyetler,  doğa’ya, hayvanlara ve bitkilere ‘insanlar içindir’ olarak baktı.

*Hayvanlar ve bitkiler insanlar içindir.

Dünya’nın, evrenin, doğanın karşına konuldu. İnsan doğaya yabancılaştı.

Medeniyetin beşiği denen Anadolu ve Mezopotamya’da bir çok hayvan türü yok oldu. 5 bin yıl önce ormanlarla kaplı sümer şehilleri, çöle dönüştü. Günümüz Irak’ı oldu.

İki bin beş yüzyıl önce ise eski yunan’da Platon yaşadı. Devlet adlı kitabıyla devleti kutsadı.

Günümüz batı medeniyetinin temeli eski yunan’a dayandırılır.

Yunan”li filozof Platon’un da insan tanımı vardır. O insanı Tanrı suretinde görür. İnsan Tanrı’dan gelir. Tanrı yaratmıştır insanı. İnsan, aynı zamanda tanrısı gibi yaratandır. Ama asıl olan, yaratılan erkektir. Erkek yaratır. Erkek; Tanrısı gibidir. Bozulmuş bazı erkekler ise kadın’a dönüşmüştür. Kadın erkeğin bozulmuş, soysuzlaşmış halidir. İnsanlıktan çıkanlar (medeni olamayan, felsefeyi bilmeyen) etrafımızda ki hayvanlara dönüşmüştür. Daha da soysuzlaşmış, bozulmuş hali. Bitkiler için bir sözü yok.

15. yüzyıl’da Avrupa’da rönesans başladı. Rönesans düşüncesi Hrıstiyanlığı karşına aldı. Ortadoğu’dan çıkan bir din.

Batı Aydınlanması dedik. Akılcı, positivistti. Temeli Machivelli’dir. Machivelli kilise’ye karşı akılcılığı savundu.
Bu aydınlanma sonucu hem sosyal, hem bireysel siyasi ve düşün fikirleri gelişti. İngiltere’de ilk sanayi devrimi oldu. Diğer Avrupa devletleri bu devrimi izlediler. Tacirler (burjuvalar) aristokrasi’ye karşı başkaldırdı. Krallarla işbirliğine gitti. Aristokrasi günümüzde yok. Burjuvalar bütün aristokrat kültürü emdi, kendine mal etti. Ezen sınıf maddenin doğası gereği değişti, ilerledi. Aristokrasi’nin fakirleri ezme geleneğini burjuvalar sırtına aldı.

Karl Marx kapital ile bunların sistemini anlatır.

Bireyselciler ve toplumcular günümüzde karşı karşıya. Yeryüzü bunların savaş alanına döndü.
Her iki grubun üyeleri geleceğe ümitle bakar. İnsan aklı herşeyi kavrayabilir. Marx’ın ‘bizden önceki filozoflar dünya’yı yorumladılar, biz ise dünya’yı değiştiriyoruz’ sözü insan aklını kendine olan güvenini açıklar.
Bireyselciler de, toplumcular da deterministtirler. Dünya’ya,evrene herşeye fizik yasaları gibi bakarlar. Toplumsal şablonları vardır. İnsanlar bu şablona uyarlar, uymak zorundadırlar.

Ortadoğu dinleri, eski yunan filozofları gibi günümüz aydınlanmacıları da evrenin, dünyanın merkezine insanı koydu.

İnsan doğa’ya karşı zafer kazanmıştır günümüzde. Doğa’yı değiştirebilir. Bütün insanlık tarihi insanın doğa’ya karşı savaşıdır. Marksist kuramcılar, Lukacs, Lenin, Mao ve diğerleri; insanın doğa’ya karşı savaşını insanların bilinçaltına yerleştirilmesi için çabalar.

Stalin bunun üzerine makaleler yazar.

H.G. Wells 100 yıl önce Zaman Makinesi adlı bir kitap yazar. 100 yıl sonrası dünyasının teknolojisinin gelişeceğini, Ay’da koloni kuracağını söyler. Hikayenin kahramanı günümüzden yüzbinlerce yıl sonrasına gider. Geleceğin insanını tanır.

İnsanın kendisine karşı özgüveni, akılcılığını üstün tutması Ay’da kurulan şehirlerin ayın yapısını bozmasını, parçalanmasını sağlamıştır. Ay’ın parçalanması Dünya’da büyük depremler, afetlerin oluşmasına yolaçmıştır. İnsanlar bunlardan korunmak için yerin, toprağın altına geçmiştir. Yaşamlarına orada devam etmişlerdir.
Yeraltına inemeyenler de vardır. Hikayenin kahramanı bu insanlarla karşılaşır. Toprak üzerinde büyük evrimsel değişikliğe uğramamışlardır.

Yeraltına inen insanlar ise yerüstündekilerden çok farklı bir canlıya dönüşmüşlerdir. Yeraltındakiler beslenmek için yerüstüne çıkıp, insanları avlayıp yeraltındaki dünyalarına besin yaparlar. Yeraltında ki sosyal yapı farklıdır. Arı yada karıncalar gibi bir kral kraliçeleri vardır. Üremeyi yerüstünden avladıkları dişilerle sadece liderleri, kralları yapar.

Yeraltındaki geleceğin insanı hem fiziksel, hem ruhsal olarak bütün dünya’yı yönetirler. Dünya, Doğa ve evrim onların hakimiyetindedir.

H.G. Wells hikayenin kahramanına yeraltındakileri yokettirir. Yerüstünde ilkel olarak yaşayan insanlara zaferi verir. İyimserdir.

Herşeyi başa döndürmüştür.

H.G. Wells aynı dönemde bir edebiyat klubü kurmayı ister. Bunun için Rus Marksistlerin Maksim Gorki’ye  klube üye olmasını söyler. Yalnız ideolijiler olmayacaktır bu klubün içerisinde. Gorki’nin cevabı ideolojisiz edebiyatın olamayacağıdır.

Gorki ideolojiyi temel almıştır, yaptığı edebiyatı ajitasyon malzemesi olarak kullanmıştır. Wells buna karşı çıkmıştır. Wells’in sakıncaları vardır ideolojiler konusunda. Hem Dünyalar savaşında hem de Zaman Makinesinde doğayı anlatmıştır.

Maksim Gorki, Lenin’in yakın arkadaşıdır. Lenin’in ölümü sonrası devrimi devam ettirmek için Stalin’e tam destek verir. 1929’da Sovyetler’de ki kolhoz sistemini ve eğitimini över. Bir kaç yıl sonra Ziyonyev ve çetesi tarafından öldürüldüğü bilinir.

1960 ve 70’ler de sovyet mühendisleri ve bilim insanları Ortaasya’da ki Aral gölüyle ilgilenir. Tacik topraklarını ve diğer tarım alanlarını sulayabilmek için kanallar inşa edip Aral gölüne bağlarlar. 15-20 yıl içinde Aral gölü kurur. Gölün dibindeki kumlardan  zehirli maddeler ortaya çıkar. Şuan da Aral gölünün olduğu yerde bir kaç gemi, balık ve midye izlerinden başka birşey yoktur. Yaşanmaz hale gelmiş, insanlar oralardan kaçmak zorunda kalmışlardır.

Bireyselcilerinde Toplumculardan pek bir farkı yoktur. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa, Güney Amerika’yı ve Afrika’yı çöplüğe çevirmiştir.

Her iki grupta akılcılı ve pozitivisttir.

İnsan düşünen hayvandır. Eski yunanların bir sözü.

Günümüzde ise bu söz şekil değiştirmiştir.

İnsan düşünemeyen bir hayvandır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.