Tanrı ilk Ademi
yarattı. Ademin kemiklerinden de havva’yı. Adem ile Havva’yı cennetine koydu.
Bir de yasak getirdi.
Adem ile Havva
yasağa karşı gelip, ağacın meyvesini yediler. Tanrı onları cezalı olarak yeryüzüne,
dünya’ya gönderdi. Daha sonra Adem’e bir elçi gönderip, yeryüzündeki
bitkilerin, hayvanların isimlerini öğretti.
Ortadoğu’nun
geleneksel bakışı oldu bu hikaye. Üzerine kurulan bütün devletler, dinler,
medeniyetler, doğa’ya, hayvanlara ve
bitkilere ‘insanlar içindir’ olarak baktı.
*Hayvanlar ve
bitkiler insanlar içindir.
Dünya’nın,
evrenin, doğanın karşına konuldu. İnsan doğaya yabancılaştı.
Medeniyetin
beşiği denen Anadolu ve Mezopotamya’da bir çok hayvan türü yok oldu. 5 bin yıl
önce ormanlarla kaplı sümer şehilleri, çöle dönüştü. Günümüz Irak’ı oldu.
İki bin beş
yüzyıl önce ise eski yunan’da Platon yaşadı. Devlet adlı kitabıyla devleti
kutsadı.
Günümüz batı
medeniyetinin temeli eski yunan’a dayandırılır.
Yunan”li filozof Platon’un
da insan tanımı vardır. O insanı Tanrı suretinde görür. İnsan Tanrı’dan gelir.
Tanrı yaratmıştır insanı. İnsan, aynı zamanda tanrısı gibi yaratandır. Ama asıl
olan, yaratılan erkektir. Erkek yaratır. Erkek; Tanrısı gibidir. Bozulmuş bazı
erkekler ise kadın’a dönüşmüştür. Kadın erkeğin bozulmuş, soysuzlaşmış halidir.
İnsanlıktan çıkanlar (medeni olamayan, felsefeyi bilmeyen) etrafımızda ki
hayvanlara dönüşmüştür. Daha da soysuzlaşmış, bozulmuş hali. Bitkiler için bir
sözü yok.
15. yüzyıl’da
Avrupa’da rönesans başladı. Rönesans düşüncesi Hrıstiyanlığı karşına aldı. Ortadoğu’dan
çıkan bir din.
Batı Aydınlanması
dedik. Akılcı, positivistti. Temeli Machivelli’dir. Machivelli kilise’ye karşı
akılcılığı savundu.
Bu aydınlanma
sonucu hem sosyal, hem bireysel siyasi ve düşün fikirleri gelişti. İngiltere’de
ilk sanayi devrimi oldu. Diğer Avrupa devletleri bu devrimi izlediler. Tacirler
(burjuvalar) aristokrasi’ye karşı başkaldırdı. Krallarla işbirliğine gitti.
Aristokrasi günümüzde yok. Burjuvalar bütün aristokrat kültürü emdi, kendine
mal etti. Ezen sınıf maddenin doğası gereği değişti, ilerledi. Aristokrasi’nin
fakirleri ezme geleneğini burjuvalar sırtına aldı.
Karl Marx kapital
ile bunların sistemini anlatır.
Bireyselciler ve
toplumcular günümüzde karşı karşıya. Yeryüzü bunların savaş alanına döndü.
Her iki grubun
üyeleri geleceğe ümitle bakar. İnsan aklı herşeyi kavrayabilir. Marx’ın ‘bizden
önceki filozoflar dünya’yı yorumladılar, biz ise dünya’yı değiştiriyoruz’ sözü
insan aklını kendine olan güvenini açıklar.
Bireyselciler de,
toplumcular da deterministtirler. Dünya’ya,evrene herşeye fizik yasaları gibi
bakarlar. Toplumsal şablonları vardır. İnsanlar bu şablona uyarlar, uymak
zorundadırlar.
Ortadoğu dinleri,
eski yunan filozofları gibi günümüz aydınlanmacıları da evrenin, dünyanın
merkezine insanı koydu.
İnsan doğa’ya
karşı zafer kazanmıştır günümüzde. Doğa’yı değiştirebilir. Bütün insanlık
tarihi insanın doğa’ya karşı savaşıdır. Marksist kuramcılar, Lukacs, Lenin, Mao
ve diğerleri; insanın doğa’ya karşı savaşını insanların bilinçaltına
yerleştirilmesi için çabalar.
Stalin bunun
üzerine makaleler yazar.
H.G. Wells 100
yıl önce Zaman Makinesi adlı bir kitap yazar. 100 yıl sonrası dünyasının
teknolojisinin gelişeceğini, Ay’da koloni kuracağını söyler. Hikayenin
kahramanı günümüzden yüzbinlerce yıl sonrasına gider. Geleceğin insanını tanır.
İnsanın kendisine
karşı özgüveni, akılcılığını üstün tutması Ay’da kurulan şehirlerin ayın
yapısını bozmasını, parçalanmasını sağlamıştır. Ay’ın parçalanması Dünya’da
büyük depremler, afetlerin oluşmasına yolaçmıştır. İnsanlar bunlardan korunmak
için yerin, toprağın altına geçmiştir. Yaşamlarına orada devam etmişlerdir.
Yeraltına
inemeyenler de vardır. Hikayenin kahramanı bu insanlarla karşılaşır. Toprak
üzerinde büyük evrimsel değişikliğe uğramamışlardır.
Yeraltına inen
insanlar ise yerüstündekilerden çok farklı bir canlıya dönüşmüşlerdir.
Yeraltındakiler beslenmek için yerüstüne çıkıp, insanları avlayıp yeraltındaki
dünyalarına besin yaparlar. Yeraltında ki sosyal yapı farklıdır. Arı yada
karıncalar gibi bir kral kraliçeleri vardır. Üremeyi yerüstünden avladıkları
dişilerle sadece liderleri, kralları yapar.
Yeraltındaki
geleceğin insanı hem fiziksel, hem ruhsal olarak bütün dünya’yı yönetirler. Dünya,
Doğa ve evrim onların hakimiyetindedir.
H.G. Wells
hikayenin kahramanına yeraltındakileri yokettirir. Yerüstünde ilkel olarak
yaşayan insanlara zaferi verir. İyimserdir.
Herşeyi başa döndürmüştür.
H.G. Wells aynı
dönemde bir edebiyat klubü kurmayı ister. Bunun için Rus Marksistlerin Maksim
Gorki’ye klube üye olmasını söyler.
Yalnız ideolijiler olmayacaktır bu klubün içerisinde. Gorki’nin cevabı
ideolojisiz edebiyatın olamayacağıdır.
Gorki ideolojiyi
temel almıştır, yaptığı edebiyatı ajitasyon malzemesi olarak kullanmıştır.
Wells buna karşı çıkmıştır. Wells’in sakıncaları vardır ideolojiler konusunda.
Hem Dünyalar savaşında hem de Zaman Makinesinde doğayı anlatmıştır.
Maksim Gorki, Lenin’in
yakın arkadaşıdır. Lenin’in ölümü sonrası devrimi devam ettirmek için Stalin’e
tam destek verir. 1929’da Sovyetler’de ki kolhoz sistemini ve eğitimini över.
Bir kaç yıl sonra Ziyonyev ve çetesi tarafından öldürüldüğü bilinir.
1960 ve 70’ler de
sovyet mühendisleri ve bilim insanları Ortaasya’da ki Aral gölüyle ilgilenir. Tacik
topraklarını ve diğer tarım alanlarını sulayabilmek için kanallar inşa edip
Aral gölüne bağlarlar. 15-20 yıl içinde Aral gölü kurur. Gölün dibindeki
kumlardan zehirli maddeler ortaya çıkar.
Şuan da Aral gölünün olduğu yerde bir kaç gemi, balık ve midye izlerinden başka
birşey yoktur. Yaşanmaz hale gelmiş, insanlar oralardan kaçmak zorunda
kalmışlardır.
Bireyselcilerinde
Toplumculardan pek bir farkı yoktur. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa, Güney
Amerika’yı ve Afrika’yı çöplüğe çevirmiştir.
Her iki grupta
akılcılı ve pozitivisttir.
İnsan düşünen
hayvandır. Eski yunanların bir sözü.
Günümüzde ise bu
söz şekil değiştirmiştir.
İnsan düşünemeyen
bir hayvandır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.